SOKAK

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Antalya’dan özgürlük ve barış sesleri yükseldi

Antalya Sokakları – 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında, Antalya Emek ve Demokrasi Güçleri, Attalos Heykeli önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, kutuplaşma siyasetine karşı özgürlük ve barış vurgusu yapıldı.

1 Eylül Dünya Barış günü nedeniyle Attalos Heykeli önünde gerçekleşen basın açıklamasına çok sayıda Antalyalı katıldı. Yapılan açıklamada “Antalya Emek ve demokrasi güçleri olarak; tüm saldırılara, savaş ve kutuplaştırma, tek tip yaşam tarzı dayatmalarına karşın ısrarla ve örgütlü, kararlı bir mücadele ile dünyada, Ortadoğu coğrafyasında ve ülkemizde, barışı savunmaya devam edeceğiz. Adaletin, eşitliğin, kardeşliğin, paylaşımın, yardımlaşmanın, dayanışmanın, insanca bir yaşamın kalıcı hale getirildiği bir dünya ve ülke kuruncaya kadar barış mücadelesinden bir an olsun vazgeçmeyeceğiz.” denildi.

Açıklama söz alan HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül; “Hapishaneler ölüm haneye dönüştürüldü. Siyasi ve adli tutsaklar üzerinde baskı uygulanıyor. Bu doğrultuda barış iradesi yaratılmalıdır” dedi.

“2023’e giderken ırkçılığa karşı barışı inşaa etmeliyiz. Dün emeğine sahip çıkan özel sektör öğretmenlerine karşı yapılan saldırı ortamında barış olmaz bu nedenle faşizm ortadan kaldıracağız.”ifadelerine yer verdi

CHP Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi Garip Erdoğan ise korku iklimine değinidi. “Gezegende var olan tüm canlıları yok eden sisteme karşı barışı savunuyor olmamız gerek.
Korku ikliminden ülkeyi kurtarmak lazım
Ezilenlerin, yoksulların, kadınların, çocukların yaşam hakkıdır barış. Coğrafyamızdaki kanı durdurmalıyız.” dedi.

Antalya Emek ve Demokrasi Güçleri adına açıklamayı okuyan KESK Şubeler Platformu dönem sözcüsü Nurettin Sönmez, Barış ve demokrasi talebinin ekmek ve su kadar temel ihtiyaç haline geldiğini şu sözlerle ifade etti;

“Emekçiler, kadınlar, ezilen halklar için Barış;
Emeğinin karşılığını alabilmektir.
Halkların eşit ve özgür birlikteliğinin sağlandığı, başta Kürt sorunu olmak üzere temel sorunların barış ve diyalogla çözüldüğü, demokratik taleplerinin karşılandığı bir toplumsal mutabakattır.
Kadına yönelik şiddetin son bulması, bunun için başta İstanbul Sözleşmesi feshinin iptal edilmesi, ILO’nun 190 sayılı sözleşmesinin imzalanması başta olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik politikaların esas alınmasıdır.
Çocuğun da hakları var diyebilmektir.
Doğamızın, suyunuzun, ormanlarımızın rant uğruna talan edilmemesi, sadece bugünü değil geleceği de savunan ekolojik bir yaşamı hakim kılmaktır.
Ötekileştirmenin ortadan kalkmasıdır.
Mülteciliğe yol açan politikalara son vermek, göçmenleri düşman görmemek, dayanışmayı büyütmektir.”

MÜLTECİLİK VE GÖÇ SAVAŞ POLİTİKALARININ SONUCU

Açıklamada, işçi sınıfının ve ezilenlerin elde ettiği eşitlik, özgürlük ve demokratik kazanımların gasp edildiği ifade edilirken, sistemin yarattığı pandemilerin dahi fırsata çevrilerek sosyal yaşam koşullarının cehenneme çevrildiği vurgulandı.

Mültecilik ve göçmenliğin savaş politikalarının bir sonucu olduğu, milliyetçilik ve ırkçılığın yükseltilmesine de yine politikaların aracılık ettiği ifade edilirken,
“Milyonlarca savaş mağduru insanlık dışı koşullarda hayatlarını sürdürmeye çalışırken, binlercesi göç yollarında can verirken başta Avrupa devletleri olmak üzere iktidarlar mültecilik üzerinden insanlık değerlerini pazarlıyor, ayaklar altına alıyorlar.” denildi.

Açıklamanın devamında ise;

“Kürt sorununda; ölüm, kan ve gözyaşı dışında bir sonuç üretmeyen savaş/şiddet odaklı politikalarda ısrarın bedelini egemenler, ittifak bloğu etrafında kümelenmiş kirli çıkar odakları değil emekçiler ve ezilenler olarak ülkenin %99’u ödüyor. Ekmeğimize, geleceğimize, aşımıza, ormanımıza, suyumuza göz dikenler, halkların bir arada yaşama iradesini de iktidarları için en büyük tehdit olarak görüyorlar.
AKP+MHP iktidar bloğu her gün biraz daha derinleşen ekonomik kriz koşullarında iktidarı korumanın yolunu savaş, çatışma ve şiddet ortamını daha da artıran politikalarda arıyor. İçeride ve dışarıda milliyetçi, şoven, ayrımcı, tekçi, cinsiyetçi, mezhepçi siyasetin dozu her gün biraz daha arttırılıyor. Halkları ve emekçileri kutuplaştıran politikalara, tüm yurttaşların can ve mal güvencesini, emekçilerin onurlu çalışma hakkını ve iş güvencesini yok sayan saldırılara her gün bir yenisi ekleniyor.
Festival ve konser yasakları, sanatçılara yönelik tutuklamalarla bir yandan yaşam tarzımıza müdahale ediyor, bir yandan tüm topluma gözdağı veriyorlar. Siyasallaşan yargı ise iktidarın gündemini hayata geçirmesine aracılık ediyor.
Gözaltılar ve tutuklamalar, işten çıkarmalar, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kadına yönelik ayrımcı politikalar ve şiddet, homofobiden beslenen şiddet ve cinayetler, Alevilere yönelik mezhepçi dayatmalar, laiklik karşıtı gerici politikalarda kaygı verici artış, çocuk istismarı, doğamızın talan edilmesi, iş cinayetleri ve daha nice insanlık onuruyla bağdaşmayan politika ve uygulamalar gündelik yaşamın parçası haline geldi.
Gelinen aşamada ülkemizin en temel sorun alanlarının başında emek, barış ve demokrasi karşıtı milliyetçi, şoven, faşizan politika ve uygulamalar gelmektedir.
Dolayısıyla ülkemizde, bölgemizde ve dünyada barışa olan ihtiyaç tüm yakıcılığı ile her geçen gün kendini daha fazla hissettiriyor.” ifadelerine yer verildi.

Benzer Yazılar