Antalya – Alakır’da HES’lere karşı doğa mücadelesi sürdüren Tuğba-Birhan çifti birkaç gün önce Alakır kardeşliği facebook sayfasından paylaştıkları mesajla sosyal medya hesaplarını kapatıp bireysel direnişe geçtiklerini duyurdurlar. Alakır Kardeşliği sosyal medya hesaplarını kapatmadan önce yaptığı paylaşımlarda Alakır’da son durumun kritik olduğunu belirtti :
”HES şantiye şefi “Ali Süzen” etrafımızda aldığı arazilerdeki asırlık meşe ağaçlarını katletmek için orman memurlarına işaretletiyor şu anda! ”
“Kapatıyoruz. Katilimiz devlet ve şirketlerdir. Süpriz değil biliyoruz. Mücadelemize hakikatte devam edeceğiz. Sevgi ve selamlar herkese.”
“Alakır Nehri Kardeşliği, sanal bir birliktelik değil, hakiki can kardeşliğidir bu yüzden sosyal medya hesaplarımızı kapatıp eyleme geçiyoruz” diyen Birhan Erkutlu sosyal medya’daki alakır kardeşleri için de bir mesaj yayınladı.
ALAKIR’DAN MESAJ VAR !
Alakır sanal alemden niye çekildi?
Bir hikaye;
5 yıl doğa ananın kucağında, elektriksiz, internetsiz.. sadece can iletişimiyle yaşadılar etraflarındaki tüm canlılarla barış ve kardeşlik içinde.
Sonra şirketler geldi devletin azmettiriciliğinde ve senelerdir birlikte yaşadıkları canlıları katletmeye başladılar insafsızca.
Müdahele ettiler, direndiler ormanın ortasında iki can bu katliam ordusuna karşı.
Sonra dediler ki; “Sosyal medyadan duyurmalısınız mücadelenizi. Destek olunur. Böyle bir başınıza ne yapabilirsiniz ki?”
Tek bir ağacı kurtarmak için bile yapmayacakları fedakarlık yoktu.
Tüm yaşam alışkanlıklarını ve felsefelerini bir yana bırakıp edindiler hemen bir bilgisayar, bir fotoğraf makinası, internet bağlantısı ve bunların enerjisini karşılamak içinde küçük bir güneş paneli.. dostların yardımlarıyla.
Açtılar facebook, twitter, gmail, web sayfası.. ne gerekiyorsa işte günümüz insanı ile iletişim adına..
Ne oluyorsa etraflarında belgeleyip anında paylaştılar tüm katliamları ve yapanları, yol verenleri.. bu sosyal medya alanlarında..
Seneler geçti..
Duyarlılık, mücadele adına hiçbirşey değişmedi..
Tabikide çok insan “takip” etti.
“Beğen”di, “Paylaş”tı..
Katliamın “medyatik” yönüne takılındı.
En çok “paylaş”ımları hep ‘medyatik’ olan haberler aldı.
En sonunda artık anlaşılsın diye “Doğada yaşam yoktur. Barikatta yaşam vardır.” dediler. Yine anlaşılmadı.
Enerji ve zamanlarını bu sosyal medya için harcadılar ‘belki 3~5 ağaç kurtulur’ diye..
Olmadı..
Devlet ve şirketin orantısız ve insafsız şiddetine maruz kaldılar en sonunda.
Geçenlerde şirket ve orman memurları kapılarının önündeki asırlık meşe ağaçlarını işaretlediler ‘katletmek’ üzere, sırıtarak.. bu bir çift yüreğin senelerdir her sabah selamlaştığı o ulu ağaçları. O ulu ağaçların altındaki can dostları tilki yavrusu, kaplumbağa, tavşan ve o ağaçların dalındaki kuş, üzerindeki sincaplarla birlikte katletmek adına..
Sadece barışçıl bir mücadele ile yaşamı savunan bu canları provoke etmek adına..
İnsafsız, vicdansız rantları için daha büyük katliamlar yapabilmek ve ‘başka bir dünya mümkün’ü yaşayan bu yegane insanları ortadan kaldırmak adına..
Tabiki de sadece provokasyon amaçlı bu iğrenç katliamda her şey “kanuni” idi.
Şirket sırf bu organizasyon için Birhan&Tuğba’nın yaşam alanının etrafındaki arazileri şantiye şefi aracılığı ile faiş fiyatlara satın almış. İçindeki asırlık meşeleride “tapulu kesim” adı altında orman memurlarına işaretleterek bu korkunç ve iğrenç organizayona ve katliama ‘legal’ altyapı hazırlamış, şirketin bu oyununa tüm orman memurları bile bile ve gönüllü olarak ortak edilmişlerdir.
Tüm bu akıl almaz iğrençlikler olup giderken dahi sahip çıkılmadı Birhan&Tuğba’ya..
Sosyal medyadan “tepki” gösterildi elbet..
Çok “paylaş”ıldı yine..
Şirketlerin bile artık kale almadığı..
Başbaşa bırakıldılar tüm bu deccal ordusuna karşı..
Neyse..
Uzun lafın kısası.. bu iletişim yöntemi onlar için büyük hayal kırıklığı..
Baştan ilk senelerde niye yaşamlarına sokmadıklarının onlar için tekrar anlaşılması..
Onun için ayrıldılar bu sanal alemden..
Sanki tek iletişim yöntemiymiş gibi algılayanlar kızdılar bile..
Biraz fazlaca bencilce..
Kim neye kızmalıydı acaba?
Sonra yardım etmek için gelenler oldu. Zaten bir kaç saat, hadi bilemedin bir kaç gün sonra işlerine güçlerine dönmek zorunda olan..
Orada bir direniş vardı zaten. Hatta tüketmeyerek, üreterek, seneledir dürüstçe yaşayarak varolan tek barikat şu topraklarda.
Sadece bu direnişe destek yok şehirden, işin gözünden, merkezinden..
Onlar kendilerini ve etraflarındaki canlıları ellerinden geldiğince korur bu deccallardan..
Kapılarına kadar dayanan bu devlet~şirket terörünün kınanma yeri şehirlerdir, meydanlardır.. Alakır değil.
Birhan&Tuğba ya yapılanlar lanetlenmelidir eylemlerle, kampanyalarla, performanslarla..
Eğer sanal olarak değil de, gerçekten birşeyler yapılmak isteniyorsa..
Birhan&Tuğba’ya ve etrafındaki canlılara yönelik bu şiddeti yapanlar, yol verenler, organize edenler, destek olanlar… İfşa etmek ve doğru hedeflere doğru eylemlerle yönelmek adına;
1- Antalya Valiliği (Danıştayca onanarak kesinleşen Alakır’ın 1. Derecede Doğal SİT Alanı kararını 1 senedir yürürlüğe sokmayıp, tüm katliamlara onay vererek süreci tetikleyen, şirketlere yol veren azmettirici)
2- Kumluca Jandarma Komutanlığı (şirketlerin güvenlik birimi)
3- Metamar şirketi’nin sahibi Hasan Tığlı (katil)
4- Ado şirketi’nin sahibi Mustafa Sak ve genel müdürü Ender Çakmak (katil)
5- Şantiye şefi (Birhan&Tuğba’nın etrafındaki arazileri satın alan, içindeki ağaçları keserek provokasyon yapan, köylüleri onlara karşı kışkırtmak için binbir türlü yalan, dolan ve planı yürüten..) “Ali Süzen”
6- Birhan&Tuğba hakkında “yasadışı faaliyetler yürütüyorlar, ahlaksız yaşam sürüyorlar” diyerek bir dilekçeyle Kumluca Kaymakamlığına başvuran, “onları oradan çıkartacağız” diyen, desteğe gelenlerin yolunu kesip tehtid eden.. Kuzca köyü muhtarı “Ali Okur”
Alakır Nehri Kardeşliği, sanal bir birliktelik değil, hakiki can kardeşliğidir.
Şimdi laf değil, eylem zamanı.
Hikaye anlatıcısı; Birhan Erkutlu