DOĞA MANŞET SOKAK

“Bu vadiye HES yapmak için cesetlerimizi çiğnemeleri gerek!”

Antalya – HES projelerinde yok sayılan ve enerji üretme gerekçesiyle yaşam alanlarından sökülüp atılmak istenen Alara Vadisinde yaşayan köylüler anlatıyor…

Türkiye 2003 yılında yeni bir yönetmelikle tanıştı. Kısaca Su Kullanım Hakkı Yönetmeliği olarak adlandırılan düzenleme, dereler ve akarsular üzerinde elektrik üretim lisansı alan özel sektör firmaları ile DSİ arasında imzalanan sözleşmenin usul ve esaslarını belirliyor. Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 2003 yılından bu yana toplam 26 su havzası bulunan Türkiye’nin hemen her bölgesindeki vadilerde yüzlerce su kullanım hakkı sözleşmesi imzalandı, yüzlerce HES projesi inşa edildi. Resmi verilere göre 2016 yılı sonu itibari ile Türkiye’de inşaatı tamamlanmış olan 596 HES projesi bulunuyor. Ancak hükümetin enerjide dışa bağımlılığı sona erdireceği iddiasıyla savunduğu ve vadilerdeki kırsal yaşamı altüst edip, doğa üzerinde ise telafisi mümkün olmayan tahribatlar yaratma pahasına dayattığı HES projeleri beklenildiği gibi enerjideki dışa bağımlılığı azaltmadığı gibi halkın ucuz enerji ihtiyacına da çare üretmedi.

Durum böyle olunca neredeyse hareket eden her su kaynağına ateş eden bir telaşla üzerinde HES projelendirilmemiş bir dere, çay ve nehir bırakmayan iktidarın hatalı enerji politikası, bu furyaya balıklama atlayan ve doğal varlıklar üzerinden kamusal kaynakları ve yasal dayanakları kullanarak servet edinmeyi hedefleyen yüzlerce firmanın da hayalini boşa çıkardı. Plansız, bilimden ve kamu yararından uzak; zengin biyo-çeşitlilik ve gen kaynaklarıyla canlı yaşamı üzerinde onarılması imkânsız tahribatlara neden olan bu politika 16 yıl içerisinde adeta çökmüş durumda.

BİR ENERJİ ÜRETİM ARACI NASIL KATLİAM ARACINA DÖNÜŞTÜRÜLÜR?
Çünkü hükümet yeşil ve sürdürülebilir enerji olarak görülen ancak uygulama sırasındaki akıl almaz hatalar yüzünden bir enerji üretim aracı olmaktan çıkarılarak bir “katliam aracı” haline dönüştürülen HES projelerinin yarattığı toplumsal tepkiler dinmeden bu kez de kömürlü termik santrallere destek vermeye yöneldi. Bir yanda uygulama hataları ve yanlış projelendirmeler yüzünden Anadolu tarihinin gördüğü en ağır vadi ve ekosistem kayıplarına yol açarak kırsal nüfusu yaşadığı ve doyduğu coğrafyadan sürgün eden HES’ler, diğer yanda ise insan yaşamı üzerinde kanserojen etkileri yüzünden ömürden ömür çaldığı bilimsel raporlarla da ortaya konulan kirli, kömürlü termik santraller.

COĞRAFYANIN VE TOPLUMUN ENERJİSİ YOK EDİLİYOR
Tek başına bu iki örnek bile hükümetin enerji politikalarının günü birlik çıkar ilişkileri doğrultusunda belirlendiğini göstermeye yeter. Plansızlık, bilinçsizlik ve beraberinde gelen verimsizlik enerji üretme bahanesiyle Türk toplumunun ve Türkiye coğrafyasının enerjisinin 16 yıldır nasıl yok edildiğini gözler önüne seriyor.

YAŞAMIN KAYNAĞI OLAN SUYUN ŞİRKETLERE TAHSİS EDİLMESİ DOĞRU MU?
2003’te çıkartılan yönetmelikle doğanın ve yaşamın hakkı olan suların 49 yıllığına enerji üretimi için özel şirketlere tahsis edilmesi birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bu tartışmaların başında suyun özel mülkiyete konu edilemeyeceği fikri geliyor. Yaşamın en temel kaynağı olan suların gerekçesi ne olursa olsun bulunduğu coğrafyada suya bağlı bir yaşam süren canlı yaşamı ve insanların elinden alınması öncelikle o bölgede, ardından ise zincirleme etkileriyle tüm ülke genelinde zamana yayılan bir sarsıntıya neden oluyor. Su Kullanım Hakkı Sözleşmelerini savunan hükümet yetkililerinin en yaygın söylemi, “suyu sırtlayıp götürmeyecek, enerji üretip yeniden dere yatağına bırakacak” şeklindeydi. Ancak uygulamalar pek de öyle olmadı. HES ve baraj projelerinin inşa edildiği vadilerin çok büyük bir kısmında dere yatakları kurudu, bırakılan can suyu ise sucul yaşamın devamlılığı için yeterli olmadı.


ALARA VADİSİ YIKIMA KARŞI DİRENİYOR
HES projelerinin sarstığı vadilerden biri olan Alara Vadisi de hatalı enerji politikalarının yarattığı etkilerden payına düşeni almış. Antalya’nın Gündoğmuş ilçesinden doğan Alara Çayının yaşam verdiği vadi, ünlü Uçansu Şelalesini de barındırıyor. Geçtiğimiz hafta 10 yılı aşkın zamandır vadideki HES projelerine karşı hukuki mücadele yürüten Alara Vadisi’ndeki köyleri ziyaret edip yöre halkıyla röportajlar yaptık. Köylülerin açtığı dava sonucu mahkemelerin ÇED kararlarını iptal ettiği HES projeleri, aynı projelerle yeniden halkın karşısına çıkıp “biz bu projeyi yapacağız” ısrarını sürdürüyor. Ancak halkın genelinin en önemli itirazı, HES’lerle ilgili ÇED projelerinde vadide yaşayan insanların ve canlı yaşamının yok sayılması.

HES PROJELERİNİN YOK SAYDIĞI KÖYLÜLER NE DÜŞÜNÜYOR?
Gündoğmuş Kayabükü köyünden 70 yaşındaki Mehmet Şahin, bu vadide doğup büyümüş. Sonra yolu diğer köylüleri gibi gurbete düşmüş. Şoförlük, işçilik ve serbest ticaretle uğraşmış ve ardından emekli olmuş. İçinde hep canlı kalan, içine doğduğu coğrafyanın tutkusu onu hep bu vadiye, vadiyi çevreleyen dağlara, yaylalara atmış. İçindeki bu doğa tutkusunu “bulduğum her fırsatta köyüme gelirim, yaylalara, dağlara çıkarım” diye özetliyor Mehmet Şahin.


70 YAŞINDAKİ MEHMET ŞAHİN ‘BU SU BENİM HAYATIM’
Eski adı Çündüre olan Kayabükü köyünden Mehmet Şahin ile bir yandan Alara Çayı kıyısı boyunca kimi yerde zor geçilebilen kayalıklardan kimi yerde de ulu çınarların, hayıtların ve viran olmuş bağların arasından yürüyor, bir yandan da sohbet ediyoruz. “Bu su benim hayatım. Ben buraya bu su için geliyorum” diye başlıyor söze Mehmet Şahin. Vadideki HES projelerinden birinin adını ‘Hayat’ koymuşlar. Şahin, “Hayat bir proje değil, gerçeğin ta kendisidir. HES projesi nasıl hayat olabilir? Hayat, işte burada, bu suda” diyerek sözlerine şöyle devam ediyor:

‘CANIMIZI VERİRİZ AMA SUYUMUZU, TOPRAĞIMIZI ASLA VERMEYİZ’
“Eğer gerçekten elektrik üretmekse niyetleri, bizim köyümüzde rüzgâr ve güneş enerjisi için uygun yerler var. Kimse bu vadiye göz koymasın. Biz suyumuzu asla vermeyiz. Kamu kurumları bu projelere masa başın da onay veriyor. Gelip burayı görecekler, burada hayat var mı öğrenecekler. Burada insanı ayakta tuna bir enerji var. Biz doğduğumuz toprakları, suyumuzu deremizi, vadimizi kimseye vermek istemiyoruz. Bu uğurda canımızı veririz ama suyumuzu toprağımız asla vermeyiz. Bunu böyle bilsinler. Ben buranın suyunu avucuma alıp içtiğimde dünyaya yeniden gelmiş gibi oluyorum. Eskiden bu nehrin suyunu içiyorduk. Benim bir torunum var. Bu vadiyi görüp öğrendikten sonra her zaman buraya gelmek istiyor. Bana hep buraları, canlıları soruyor. Ben torunuma bunu anlatıyorum aktarıyorum. Çocuklarımız, torunlarımız da bu kültürü öğrensin istiyoruz. Bu projeler yüzünden burada kimse kalmadığında nereden ve kimden öğrenecek torunlarımız?”


KÜÇÜK BİR BAHÇE TÜM AİLENİN İHTİYACINI KARŞILAMAYA YETER
Kayabükü köyünün bir başka sakini olan Musa Şanlı’da uzun yıllar doğup büyüdüğü köyünden uzakta yaşasa da bağlarını hep sürdürmüş. Emekli olduktan sonra da köyündeki atadan kalma bahçelerinde sebze üretip yaz aylarını köydeki evinde geçiriyor. Bu vadide küçücük bir bahçe bir ailenin tüm sebze meyve ihtiyacını karşılamaya yetiyor. Gerçek bir yeryüzü cenneti olan Alara Vadisi’ndeki HES projelerinin varlığını öğrenen 73 yaşındaki Musa Şanlı da büyük bir mücadele azmiyle yıkıma karşı direnen köylülerin başını çekmeye başlamış.


‘TAPUSU SENİN DEĞİLSE KORUYMAZSIN’ DENİLİYOR
Alara Çayı ve onun kollarından biri olan Küçükçay üzerinde 10 kilometrelik bir alan içerisinde 8 HES projesi bulunduğunu anlatan Şanlı, uzun süren davaları özetliyor. Köylülerin kazandığı davaların sudan sebepler yüzünden nasıl bozulduğunu anlatıyor. Özetlemek gerekirse HES projesine karşı dava açan köylülerden ikisinin nüfus kaydı Alanya’da olması mahkeme kararının bozulmasına gerekçe gösterilmiş. Kayabükü köyünde yıllardır balık çiftliği işletmesi bulunan ve HES projesinden doğrudan etkilenecek olan iki köylüye, bir bakıma “Bu cennetin tapusu senin üzerinde değilse, korumak için dava açamazsın” denilmiş.

73 YAŞINDAKİ ŞANLI ÇED PROJELERİNİ SATIR SATIR OKUMUŞ
Musa Şanlı HES projelerinin ÇED raporlarını satır satır okumuş. 300-400 sayfayı bulan ve binlerce teknik ayrıntılarla dolu olan bu raporları ilgili kamu kuruluşlarının yetkilileri bile çoğunlukla okumuyor. Bu yüzden birçok projede “kopyala-yapıştır” uygulamasına gidiliyor. Örneğin Ordu’daki bir dere, Isparta’daki HES projesinin ÇED raporunda karşımıza çıkabiliyor.


‘BİZİ YOK SAYAMAZLAR’
“Projeyi açıp baktık, insana ve doğaya yer verilmiyor” diyen Musa Şanlı, yaşananları şöyle özetliyor: “İçinde cebri borunun çapına kadar birçok ayrıntı var ama insan yok. Burada insan yaşıyor, tarım yapılıyor, balık yaşıyor diyen yok. Sadece bir şirketin kazancı öne alınmış. Başka bir şeye değer verilmiyor. Burada üretilmesi düşünülen enerji, bir apartmanda kaçak olarak kullanılan enerjiden daha fazla olmayacak. Ancak bunun için evlerimiz, tarlalarımız istimlâk edilecek. Buradaki insanlar nereye gidecek, nasıl yaşayacak kimse bir şey söylemiyor. Biz köylüler olarak Anayasal haklarımızı sonuna kadar kullanacağız. Çünkü bizi yok sayamazlar, biz varız.”


‘BİZ BURADA HUZUR BULUYORUZ, IŞIĞIMIZI SÖNDÜRMESİNLER’
Alara Vadisi’nde Uçansu Şelalesine giden toprak yolda yürürken karşımıza 69 yaşındaki Münevver Şanlı çıkıyor. Münevver Şanlı 45 yıl Almanya’da yaşamış gurbetçilerden biri. Ancak doğup büyüdüğü köyüne olan özlemi onu da buraya atmış. Kayabükü köyünde, Alara Çayı’nın hemen kıyısındaki evlerinde huzurlu bir hayat sürerken birden bu HES projeleri ortaya çıkınca 45 yıllık sıla özleminin üstüne bir ateş düşmüş. HES projesi hakkındaki düşüncelerini anlatan Münevver Şanlı da düşüncelerini şöyle özetliyor: “Bizim köyümüzün tarihi çok eskilere gidiyor. Ben 45 yıl Avrupa’da yaşadım. Dönünce de gelip köyüme yerleştim. Almanya’daki oğlum da emekli olunca gelip buraya yerleşeceğini söylüyor. Bizler burada huzur buluyoruz. Kimsenin bizim huzurumuzu bozmaya hakkı yok. Enerji üretmek istiyorlarsa Türkiye’nin güneşi yumurtayı asfaltta pişirecek kadar güçlü. Enerjiyi güneşten üretebilirler ama bu su gitti mi geriye gelmez. Bizim suyumuza dokumasınlar. Biz HES istemiyoruz. Sularımız bizim yaşam kaynağımız. HES yapmak için ısrar ederlerse önce bizi buraya gömmeleri gerekiyor. Buranın ışığını kimse söndürmeye kalkmasın. Ölürüz de suyumuzu vermeyiz.”

MUHTAR DA KÖYLÜLERİN YANINDA: ‘HES’LER YAĞMA PROJELERİ’
Kayabükü köylüleri HES projelerine karşı adeta etle tırnak gibi olmuşlar. Köyün yeni seçilen Muhtarı İbrahim Taşer ile karşılaşıyoruz. Köylülerin HES’lere karşı tavırlarını nasıl değerlendirdiğini ve kendisinin düşüncelerinin ne olduğunu sorduğumuz Taşer de son derece kararlı bir dil ile yanıtlıyor sorularımızı. “Köylüler bize bir görev verdi ve muhtar seçti” diye konuşan İbrahim Taşer, “HES’ler birer yağma ve doğayı yok etme projeleri. Şirketler gelip bize deseler ki, ‘biz buraya süt ürünleri ya da zeytin işleme tesisleri kuracağız’, o zaman hep birlikte destek çıkarız. Ama doğayı katledecek projelere karşıyız. Bu dere canlılar, vadide insanlar yaşıyor. Bu projeler uygulanırsa canlı yaşamı yok olur. Ben Muhtar olarak sonuna kadar köylülerimin yanındayım. Onların derdine derman olmak için buradayız. Hep birlikte bu projelere geçit vermeyeceğiz” görüşünü dile getiriyor.

DAĞLARIN ARASINDA, KİRAZ BAHÇELERİYLE ÇEVRİLİ KÖPRÜLÜ KÖYÜ
Kayabükü köyünden ayrılıp vadinin daha yukarısındaki Köprülü köyüne gidiyoruz. İki yanı dağlarla çevrili, kiraz bahçelerinin arasında güzel bir köy burası. Geçmişten kalan bir üretim geleneği olan üzüm, incir ve nar halen varlığını sürdürüyor köyde. Köy bakkalının önünde buluştuğumuz Köprülü Muhtarı Ayhan Yılmaz ile önce eski evlerin çevrelediği sokaklarda kısa bir tur atıp ardından da vadiye bakan yamaçta sohbet ediyoruz.


‘MAHKEMELERİ KAZANIYORUZ AMA YENİDEN GELİYORLAR’
Köprülü köyünün genç ve üretken muhtarı Ayhan Yılmaz oldukça da entellektüel donanıma sahip. Dünyada ve Türkiye’de olup bitenlerden son derece haberdar. Muhtar Yılmaz, 2009 yılından bu yana HES projelerine karşı hukuk mücadelesi yürüttüklerini anlatıyor. “Bütün davalarımızı kazanmamıza rağmen bir gerekçe bulup kararı bozdular. Mahkemeleri kazanıyoruz ama bir şekilde yeniden geliyorlar” sözleriyle süreci özetleyen Yılmaz, şunları dile getiriyor:


‘TARIMSAL ÜRETİM İNSANLARIN GEÇİM KAYNAĞI’
“Biz burada kiraz, üzüm, incir, zeytin ve ceviz üretiyoruz. Muz ve narenciye dışında her şey yetişiyor. Manavgat-Akseki Konya yolu üzerindeki meyve tezgâhlarının incir ihtiyacını bizim köyümüzün üretimi karşılıyor. Ayrıca hayvancılık ve arıcılık da önemli bir gelir kaynağı. Vadideki HES projeleri buradaki suları topladığı zaman tarım yapılamaz hale gelecek. İçme suyu ihtiyacının bile ayrıca düşünüleceği belirtiliyor projelerde. Oysa önce doğa ve insan, sonra enerji gelmeli. Havasız, susuz yaşayamazsınız ama elektrik olmadan da yaşayabilirsiniz. Buradaki insanlar tarımsal üretimle çoluk çocuğunu geçindiriyor. Ürettikleriyle ülke ekonomisine de ciddi anlamda katkı sağlıyorlar. Örneğin kiraz üretiminden işçisinden nakliyecisine, poşetçisinden petrolcüsüne birçok insan para kazanıyor. Bugün kiraz toplayan işçilerin günlük ücreti 80 lira. Burada iki ay süren önemli bir ekonomik kazanç var. Bu yüzden burada yıl boyunca hiç adi suç olayı yaşanmıyor. Gündoğmuş geneline bakıldığında son 10 yılda ortalama vukuat sayısı 15 civarındadır. Bu da ufak patırtılar. Bu bölgenin insanının devletle hiçbir sorunu yoktur. Ancak bu saatten sonra HES’lerle birlikte sorun doğurdular. Biz burada sorun istemiyoruz”.

‘BİZLER DİRENMEYE DEVAM EDECEĞİZ’
Alara Vadisinde yangından mal kaçırır gibi HES projelerinin uygulanmak istediğine işaret eden Yılmaz, bu projelere karşı sonuna kadar direneceklerinin altını çizdiği değerlendirmesinde, gerekçelerini de şöyle sıralıyor: “Çünkü biz atalarımızla gurur duyuyoruz. Çünkü atalarımız Sakarya, Dumlupınar, Bağdat ve Basra’da savaştılar. Eğer onlar bu mücadeleyi vermemiş olsalardı biz bugün gururla söz edemezdik. Eğer biz de yaşadığımız yeri korumak için mücadele vermezsek bizden sonraki nesil bize ‘hiç biri de adam değilmiş’ diyecektir. Ama bu mücadeleyi verirsek onlar da bizlerden gururla bahsedecekler. Allah bize bu cenneti bahşetmiş. Ama şimdi bu cennet vadiyi kendi çıkarları için cehenneme çevirmek istiyorlar. Bu HES projelerini belki yapabilirler ama bunu ancak bizleri tamamen ortadan kaldırıp cesetlerimizi çiğneyerek yapabilirler. Bizler direnmeye devam edeceğiz. Çünkü burası Selçuklu döneminde Alaaddin Keykubad’ın Alanya’yı fethinden önce uç beyliği olarak seçtiği yerleşimler. Sultan Alaaddin Keykubad’ın mührünü taşıyan kalıntılar bu bölgede bulundu. Zalimin zulmü varsa mazlumların da direnme gücü vardır. Bu coğrafyayı bunlara bırakmayacağız.”

Köprülü köyü geçmişte vadinin nahiye merkeziymiş. Alanya-Konya arasında bağlantı sağlayan yollardan biri bu köyden geçtiği için her zaman hareketli bir üretim ve ticaret merkezi olmuş. Bugün ise yalnızca mahalle statüsüne düşürülmüş. Ancak buna rağmen Köprülü halkı her türlü zorluklarla mücadele ederek üretmeyi sürdürüyor.

ALARA VADİSİNDE DEVRİMCİ BİR İMAM: FİKRET HOCA
Fikret Kılınç, HES projelerine karşı mücadele etmeyi sürdüreceklerini söylüyor.
Vadideki HES projelerinden ilk haberi olan ve köylüleri bu konuda uyaran Fikret Kılınç da Köprülü köyünde yaşıyor. Alara Vadisini kuş bakışı gören bir yamaçtaki iş yerinde ziyaret ettiğimiz Fikret Kılınç’a yöre halkı ‘Fikret Hoca’ diyor. Önce emekli öğretmen olduğunu düşünüyoruz ancak işin aslını kendisine sorunca eski bir İmam olduğunu öğreniyoruz. Dini eğitim aldıktan sonra devrimci düşüncelerle tanışan ve ardından hapis yatan Fikret Hoca, içinde yaşadığı topluma iyiyi ve güzeli anlatmaya adanmış, dervişane bir hayat sürüyor. Duvarlarını felsefi sözlerin doldurduğu iş yerinde sohbet ettiğimiz Fikret Kılınç, karşıda akıp duran parmak kadar bir suyu göstererek, durumu şöyle özetliyor: “Dağdan çıkan bütün suları projenin içine almışlar. Nasılsa burası mutaassıp bir bölgedir, kimse bu projeye karşı çıkmaz demişler. Projelere de ‘burada insan yaşamıyor, bağ-bahçe yoktur’ diye yazmışlar. Mesela Kayabükü köyünü gerekirse TOKİ aracılığı ile kaldırabiliriz diyorlar. Bu köyde 50-100 arısı, 500-600 davarı olan var. Burayı tümüyle insansızlaştırıp ele geçirmek istiyorlar. Kaynağından denize döküldüğü yere kadar vadide 11 tane HES projesi var. Daha önce açtığımız davaları kazandık ama yine geliyorlar. Bizler de sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz.”

Haber: Yusuf Yavuz

Benzer Yazılar